Peynirli veya domates soslu makarnalar, pizza çeşitleri, hafif etli yemekler, peynir çeşitleri

Şarabın arkasında nelerle uyumlu olduğu yazar genelde. Ordan bakıp karar verebilirsiniz

Pizza, açık ara.

pide , akdeniz menüleri

www.acilcalisanlari.com

Son 20 senede kedi kaynaklı bir kuduz vakasına rastlanmadı ülkemizde, ama sen yine de...

Kolonya sür geç.

Yatırım tavsiyesi değildir.

Tetanoz aşınızı hatırlamıyorsanız tetanoz aşısı olun, ısırsa daha temizdi, tırnak içinde hangi ağacın kabuğunun kiri var kimbilir.

Üstteki yazarın cevabına ithafen yazıyorum, kedi kaynakli kuduz görünmüyor olmaması kedide kuduz olmadığını, risk olmadığını gostermiyor. Aksine yaklaşık 1 ay kadar önce de - enstitü tarafından da onaylandı- bir kedide kuduza rastlandı. O yüzden her türlü tedbirli olmakta fayda var.

hemen tam teşekküllü bir hastaneye başvurup durumu anlat. seni intaniye servisine gönderecekler. son iki yıl içinde kuduz ya da tetanos aşısı olmadıysan o aşıları olup rahat rahat kediyi mıncırmaya devam edebilirsin.
not: aşıları koldan yapıyorlar. tetanos biraz yakar. kuduz hiç yakmaz.
not2: intaniyede bekleme süresi haydarpaşa gibi kalabalık bir hastanede bile 10 dakikayı geçmez. intaniyeye de kırmızı alandan gönderdikleri için hastanede kalma süren hastaneye gitme sürenden kısa olur.

köpek ısırdığı için kuduz ve tetanoz olmuş biri olarak kuduz aşısı harika bir uyuşukluk bırakıyor kolda. tetanoz ile kolu ertesi gün kütük gibi hale getiriyor ve ağrılı devam ediyor. ben yaptırmazdım ama yinede sen bilirsin.

düzenli bisiklete biniyorum.. sürekli sokak köpekleri tarafından kovalanıyorum..
birileri kuduz aşısının göbekten yapıldığını söylemişti..
bu olay geride kalmıştır herhalde.. artık koldan aşı yapıyorlarsa iyi

not: henüz ısırılmadım da.. bileyim diye soruyorum :/

Bilmiyorsan neden girdin demeyeceğim. Cesaretinden dolayı kutluyorum. Başaracağına inanıyorum.

Youcut-videoeditor

olası bir başarısızlık/mutsuzluk durumunda geri döndüklerinde iş bulana kadar yeterli paraları olacaksa gitsinler de erkek işsiz mi gidecek? erkek de iş bularak gidicekse olabilir neden olmasın. mevcut düzenleri de "rahat battı" dedirtecek cinsten.

sizin sartlarinizdaki insanlar icin belki de en guzel ülke turkiye burada mutlu olabilmek de ayri basari, İngiltere'de mutsuz olursunuz demiyorum ama turkiye'de mutlu olmak guzel bisey. Hakkinizda hayirlisi.

Erkeğin yerinde olsam ve orada beni idare edebilecek (aynı statüde olmasa bile benzer bir iş) bir iş bulsam arkama bakmazdım. Burada zemin kaygan. İngiltere, daha doğrusu Londra çok yaşanılası bi yer.

ingiltereye gitseler erkek ne iş yapcak orda

Gidersen iş bulmadan gitme. İş bulsan bile mutsuz olursan yengenin başına kakma (senin yüzünden geldik vs. gibi) yada ufak ufak laf sokma durumları mümkün. İş bulur içime sindirir isteyerek giderim dersen git yoksa 2-3 yıl yenge istiyor diye maceraya gerek yok bence. Ayrıca 2-3 yıl için gidilmez bence madem gideceksin en az 8-10 yıllık bir plan ile gidin.

(erkeğe öğütler)

oha amk hayata bak.bana yaşam koçu olsalar ya bunlar :)
neyse buradaki yaşamdan mutsuz iseler gitsinler.ben deli gibi yurtdışına gitmek isteyen biriyim fakat hiçbir zaman yapamazsam döneriz gibisinden dönerim diye düşünmüyorum mesela.tabi ihitimaller var ama öyle bi niyet ile gidersen olmaz o işler diye düşünürüm neyse konu dağıldı :) demem o ki mutlu iseler kalsınlar bence.maddiyat olarak söylemiyorum bunları.

bu şartlar altında gidilmez. ancak gidilmezse bir ömür kadın tarafından senin için hayallerimden vazgeçtim dırdırı yapılır.

ayrıca izmir gibi bir yerde bu yaşam standardında bile ülkenin siyasi geleceği, insan kalitesi, toplumun durumu vs. diye bahane arıyorsanız ülkenin geri kalan kısmı ne yapsın?

bence önce kadın gitsin önden, baksın durumlara, hem ülkeyi, hem de işi tartsın. ok verirse erkek de işini ayarlasın, artık ingiltere'de iş mi bakar, başka bişey mi olur bilemem. sonra ingiltere'de yerleşik düzene geçme planları yaparlar.

büyük hayat değişiklikleri çok kolay olmuyor, bunun gibi durumlarda böyle ayrı kalmalar çok normal, belki 2-3 ay belki 6-12 ay. belki ordaki ortama ya da kültüre çok yabancı hissedecek kadın, belki orasıyla ilgili başka şeyler çok zorlayacak onu (hava koşulları, çevre gibi) ve geri dönmek isteyecek. bu durumda hazır kurulu düzenin bozulup yeniden yapılandırılmaya çalışılmasındansa, en azından çok sıkıntı olmadan yeniden başlamak çok daha kolay. bazı hevesler gerçeklerle yüzleşince kolay sönüyor, sonrasında da hayatınızın sıkıntılı olmaması için buşekilde yapmanızı öneririm.

Yanlış anlamayın, kızmayın ama bi laf vardır ya hani "rahat battı" diye, aynı o durum olmuş. Kurulu bir sistem, harika bir yaşam, harika bir maaş ve mutluluk var. Rahat var. Ama rahat batıyor, erkek işsiz olacak, hiç bilmedikleri yerlere gidip baştan başlamaya kalkacaklar. Oldukça mantıksız bir hareket.

Erkeğin işsiz olarak gitmesi ve muhtemelen İngiltere'de halihazırda sahip olduğu standartlarda bir iş bulamayacak olması ilişkide ciddi sıkıntı yaratabilir.

Çocuk yoksa kadın kendi başına gitsin. 2-3 sene dediğiniz nedir ki? Eğer kadın orada dikişi tutturur ve kocasını da yanına aldırabilirse yeni ülkede yeni düzen kurarlar ama kadın orada yapamazsa da buradaki düzenleri bozulmamış olur. Bence kimsenin kendi kariyeri için başkasınınkini çöpe atmaya hakkı yok. Bu insanlar evli diye illa her saniye birlikte olmak zorunda da değiller. Aksine, aralarındaki bağ ve arkadaşlık kuvvetliyse bir iki yıl "gidip gelerek" idare edebilirler. Kazançları güzel olduğu için uçak masrafı çok koymaz. Hafta sonları buluşurlar, biletleri önceden ayarlarlar. Bence kadın gitmeli, adam beklemeli. Sonraki duruma göre de kimin geri döneceği/taşınacağı şekillenmeli.

Ayrıca "satış" işi öyle bir alan ki, teknik işlerle alakasız, bulunduğunuz ülkenin hatta bölgenin kültürüne göre inanılmaz değişiklikler gösterir. Yani burada bölge müdürü olan adam, İngiltere'de hiçbir şey ifade etmeyebilir. Mühendis olaydı, sanatçı olaydı, elinde başka bir altın bileziği olaydı durum farklı olabilirdi ancak hele ki İngiltere için iş önceden ayarlanmadıktan sonra, alınması hiç de mantıklı bir risk değil. Çocukluk olur. Kadın gidip ortalığı bir kolaçan etsin işte. Yapamazsa geri döner yuvaya. Yapabilirse kocasını da alır.

Arkadaşlar cevaplar için çok teşekkürler, arkadaşım yanımda o okuyor (konu kendisiyle ilgili).

Ricam şu, okuyan kim olursa olsun bir iki dakika ayırıp kendi fikrini yazabilir mi? Yazanlara çok teşekkürler, başka fikirler var mı?

yani bence kalmak daha iyi gibi ama kadının aklında kalacak. sonuçta aranızda anlaşmanıza bağlı.

ben olsam giderim ama herkesin almak isteyeceği bir karar değil bu. erkek bunu kabul edecekse olası sorunlarda bunu kadının yüzüne vurmayacak, gerekirse karın tokluğuna yaşamayı kabullenecek, gibi şartlar oluşabilir ki bu da her insanın razı olacağı şartlar değil. aynı şekilde kadın da erkeğin bu şartlara uyup uymayacağını düşünerek hareket etmeli, gerekirse gitmeyelim demeli. karşılıklı oturup anlaşma gerektiren zor bir durum yani.

kadının maaşı adam iş bulana kadar yetecek mi mesela? adam yabancı ülkede yaşamak hakkında ne düşünüyor, yeterli parası olduğunu düşünürse.
ben avrupa'da yaşama isteği olan biriyim, o yüzden karım yeterli parayı kazanıyorsa hiç çalışmamayı bile kabul ederek gitmek isterim. evimin adamı, çocuklarımın babası olurum valla, ses etmem.

erkek iş bulsun, gitsinler. çocuklarını türkiye'de yetiştirmesinler. çocuk büyüdükten sonra yurtdışı tecrübeleriyle dönerler isterlerse.

son yıllarda okullarda okutulan kitaplara bir göz atın, zaten titreyerek ingiltere bileti arayacaksınız. çocuk yapılmayacak bile olsa, o kitaplarla büyüyen diğer çocuklar on sene sonra türkiye'de hayatın önemli noktalarında olacak, bu bile yeterli sebep.

Gitmezse kadın sürekli erkeğin kafasına kakar gelecekte bunu. Bence gitmeliler. Eğer dediğin gibi bir yaşamları varsa, Erkek de yurtdışında iş bulabilir bir şekilde.

Şu an her şey mükemmel görünüyor. Yurtduşında da çalışabilmek için farklı bir bölüme girecek biri olarak şu düzeni bozup gitmezdim. Evet Türkiye'de ne olacağı belirsiz ama hani öyle reddedilemeyecek iş teklifi falan da gelmemiş ki.
Ben olsam savaş falan çıkana kadar beklerdim. Hayatları şu an mükemmele yakı görünüyor.
Kadınım.

Ricaniz uzerine yaziyorum. Eger standartlara alismislarsa veya iki tarafda da 'en kotu rezil olur doneriz nolacak yea' kafasi yoksa, erkek issizken gitmesin. Diger yandan kadinin icinde kalacak. Bu durumda erkek de is bulursa gitsinler. Ya da kadin isi kacirmamak icin onceden gitsin, birkac aya erkek de is bulup ya da gorusmeleri ayarlayip gelsin.

lütfen gitsinler. türkiyede şeriat gelecek, bütün izmirlileri sürgün edecek zaten. şimdiden gitsinler.

selam.

ingiltere'de 2 sene okuyan/çalışan biri olarak söylemem gerekir ki izmir'deki standardınıza ulasmanız imkansiz orda. hem erkek için iş bulma süreci çok sancılı geçicektir. türkiye'deki iş tecrübesinin hiçbir geçerliliği yok orda. mühendislik falan olsa bi nebze ama bu durumda ben iyi bir iş bulma şansı oldugunu düsünmüyorum. hem de oraya dependant olarak gidecek çalışma vizesi işi nası olur bilmiyorum.

madem fikrimizi soruyorsunuz o zaman söyleyeyim, bence hiç maceraya girmeyin. yani girmesinler.

iş hayatıyla ilgili sormak istedikleri bi sey varsa da yardımcı olmaya calısırım.

ha unuttum türkiye tabi ki bok. daha da kötü olacak her sey. o yüzden paraları biriktirip dolara çevirip bi 10 seneye ben de siktir olup gidecegim

Benim anlamadigim o 3 senenin sonunda ne degisecek? Kariyerinde olaganustu bi sicrama olacak mi? Yoksa sadece yurtdisinda yasama hevesi mi tatmin olunacak?
3 sene icin su sartlar tepilmez hele ki yurtdisinda yasayayim hevesi yuzunden.

Erkek neden işsiz olarak gidiyo? Bir eşin diğerinden bunu istemesi çok büyük bi' bencillik umarım bunu okuttuğun kişi kadın tarafıdır. Bak bacım adam biraz şans biraz da özveri ile daha 30'unda üstelik İstanbul da değil İzmir'de 6500 net maaşlı işte çalışıyor. Doğudan mülteci gider gibi işsiz gitmenin mantığı ne? İş bulamadığını bir düşünsene evi geçindiren sadece sen olursan psikolojik olarak da harap edecektir onu. Şimdi yapmanız gereken şey abimize iş ayarlamak.

İş ayarlayın gidin illa gidecekseniz yahu. Burada aldığı maaş asgari ücretin 6.5 katı. Orada mesela Londra'da 10 bin lira maaşla çalışacak olsa bile burada yaptıklarının yarısını yapamaz. Aylık 11bin lira + kira geliri ve üstüne kira gideriniz vs yok kendi eviniz. Orada da buradaki gibi rahat edebilmeniz için ikinizin de cidden güzek bi maaş alması lazım. Adam için 32 33 yaş dönüşte riskli olacaksa her şeyi garantiye almadan peşinde sürükleme sakın. Gerçekten gerçekten çok istediğin bir işse arkadaşların da dediği gibi 2-3 senelik uzak mesafe katlanılamayacak bir şey değil.

Mutlusunuz, aileniz burada daha ne istiyorsunuz. Her şeyi rayına oturtmuşsunuz. Lütfenbu bencilliği kocanıza yapmayın. Kimsenin buna hakkı yok.

pandispanya +1. bunu yazmaya gelmiştim ki, yazılmış daha önce.

ben olsam gitmezdim adamın istifa etmesi çok saçma bir defa. burda mutlu mesut yaşıyorlar düzenlerini bozmasınlar. gezmeye bol bol gitsinler ama başka ülkede yaşamak bana çok zor geliyor. yaşları da ufak değil. ayrıca biri gidip biri kalması bana anlamsız geliyor. birbirlerine yakın olamadıktan sonra evli olmanın ne anlamı var. para ya da kariyer her şey değildir. sonuçta burda da mutlular burda devam etsinler bence.
. kadın 31 yaş.

erkek olsam iş bulmadan gitmezdim gerekirse bir süre farklı yerlerde çalışmayı göze alırdım ama kadın tarafı olsam gerekirse köprüleri yakar giderdim.

madem hanım kariyer sebebiyle en azından 2-3 yıl demiş, eğer kendisi cumartesi çalışmayacaksa ayda 2000 liralık uçak yolculuk masrafı gözden çıkarılıp 1 senelik program yapılsın ve denensin. hanım tarafı için aynı şirket içerisinde rotasyon yapılacağından geri dönüşü mümkün bir durum var ve risk yüksek değil. erkek için ise durum tam tersi ve önemli bir pozisyonu ve duygusal olarak bağlı olduğu bir yeri bırakıp gidecek; psikolojik olarak zorlanabileceği için riskli bir durum.

kadın yeni ofise başladığında kendini kabullendirmek için eşek gibi çalışacak eve yorgun argın gelecek ve büyük ihtimal evde darlanmış bir adamla karşılaşacak. sadece bu kısmı aşmak bile başlı başına bir iş.

dolayısıyla biletleri almaya başlayın.

erkeğim,

herkesin bişeyler istemeye hakkı var ama kadın bence fazla zorluyor. "bir de tehdit etseydi" dedim okurken, açıkçası ben o şartlarda bi durumu, erkek olarak sevgilime söylemeye imtina ederdim, kafası karışır, üzülür, hayır diyemez diye düşünüp. zira ortada bir "şeftali bulup tüysüzüne göz dikme durumu" var. kaldı ki yurtdışında yaşamak kişiye göre değişken olsa da meşakkatli ve yorucu bi durum. kadının kariyer aşkı diğer aşkın önüne geçecek gibi duruyor. şımarıklık ediyor. ayrı ayrı çalışıp ilişkiyi sürdürebilecek yürek varsa ne ala ama aksi takdirde çok saçma olur birlikte gitmeleri. kaldı ki 2-3 yıllık bir süreçte odaklarının birbirinden ziyade kariyerine kayacağına inanıyorum.

adam zaten bi satışçı olarak kendi işini kurmadığı sürece steve jobs olsa bile 38-40 yaşında emekli edilir, istisnasını nadiren gördüm.

adama tavsiyem, kesinlikle gitmemesi. eğer evlilikte sorun yaratmayacaksa kadın gitsin, buluşun ara ara ama yaş 35e dayandığında ayrı geçirilmiş bir gençliğe bakıp "parası, kariyeri batsın" demek de var işin ucunda. çünkü o işin 2-3 yıl ile sınırlı kalmayacağı gün gibi ortada. kadın orada kalır banko.

sevdiğin insan için her yere gidilir, belki bu gidiş erkeğin profesyonel anlamda ufkunu açar, kendi işini bile kurar ama ne bileyim, çok zor öyle ingiltere'de okumadan orada adamı alanında işe alacak yerler bulmak. ingiltere bu anlamda diğer ülkelerden de katı. artı satışçı olarak dili de senden benden sağlam olmalı. en kötü 1 yıl boş boş yatacak adam orada.

ayrıca şöyle boktan bir durum da var ki ingiltere'ye gidilmezse şayet, şimdi "istemezsen gitmeyiz ama çok mutlu olucam" diyen kadın 3 yıl sonra bu olay yüzünden evde fırtınalar estirir "keşke gitseydim" diye. hele bir de çocuğu olursa "hayallerim vardı benim" diyip bunalıma girer.

umarım böyle olmaz sonu.

pandispanya +1
birlikte gitmek zorunda değiller.

ya çok üzüldüm ben lan. burda çok güzel hayatları var ama kadının yurtdışında yaşama hevesini de sonuna kadar anlıyorum. e gitseler ortam çok farklı, adam işsiz. kalsalar kadın mutsuz olacak, adam da üzülecek belki. iki ucu boklu değnek.

ben 20 yaşındayım, bence beni evlat edinsinler ve "çocukla zor olur bu saatten sonra" diyerek izmir'de kalmaya devam etsinler. annem babam falan çok sevmiyo zaten sorun olmaz yani. ben de hiç sorun çıkarmam zaten cebime paramı koysunlar hiç öyle kavgaya mavgaya karışmam sigaram alkolüm yok evde oturuyom öyle mal gibi. ama istanbul'da bitirmem lazım okulu onlarla yaşayamam kusura bakmasınlar.

şaka bi yana, ulan cidden çok karışık. ben türkiye'den bir an önce defolup gitmek isteyen biri olarak kadını çok iyi anlıyor ve anlayışla karşılıyorum. ama türkiye'de 6500 lira maaş alan bir adamın vasıfsız bir "ev erkeği" olarak yaşamak zorunda olması da kötü bi şey. e burda kalsalar, birincisi türkiye'de kalmış olacaklar ki yeterince kötü bir şey. ikincisi kadının içinde ukte kalacak, araları belki bozulmayacak ama kendilerinin farkına bile varmayacağı bir soğukluk girecek. pf.

ya bence burda kalmaları lazım. tatile zaten gidiyolarmış. paralarını biriktirsinler. burada işler çok boka sararsa, belki ingiltere değil ama başka bir ülkeye giderler. yoksa eğer yabancı dilleri, onu da öğrensinler. bu kadar para kazanan insan 40'ına geldiğinde bir iş kursa, bi' şeyler yapsa zaten sırf evde yatmak için bile yurtdışına gidebilir diye düşünüyorum. hani bu durumda iş-güç derdi de olmaz.

bence ayrı kalmasınlar. 3 sene az zaman değil. kadın gitsin erkek kalsın bence olmaz o iş. adam askere gitmiyo ya da kadın 6 aylığına iş için gitmiyo ki. 3 sene diyosun. gencecik insan bunlar yav biri 30 diğeri 27 yaşında. üç senede ne biçim sevişilir. ne gereği var o yaşlarda ayrı kalmanın. mecburiyet yok bi şey yok.

şimdilik otursunlar oturdukları yerde bence. teklifimi de düşünsünler.

Butun dogumlar sancili olur. Size soracagim soru su olur : ee?

Bu genc yasta hayaliniz bu kadar mi ? Ikinizde nerdeyse zirvedesiniz burda. Ama ? Sonra. Yani hayat bu mu? Monotona baglamayacak mi ? Hayat sadece iyi maaslari alalim gezelim mi ?

Tamamen bir macera hayat. Boyle bir firsat her zaman gelmez :) adam ve kadin bu kadar basariliysa zaten donduklerinde tekrar is bulacaklardir ama islerin kotu gidecegine ihtimal vermiyorum. Dediginiz pozisyonlara geldiyseniz bir ozelliginiz kabiliyetiniz olmali. Cocuk plani varsa avrupa vatandasi olmasi cok cok buyuk bi avantaj.

Siz turkiye levelini bitirmissiniz :) bence hazirliklari yapip level 2 ye baslayin :)

affedersiniz ama yurtdışında yarrak mı var, nedir bu yurtdışı merakı, cillop gibi ülke dururken, yılın on ayı karamsar, sürekli yağmur ve kapalı bir hava, izmir gibi dünyanın cenneti bir şehirden sen kalk ingiltere denen insanında meymenet yok, suratsız yavşakların memleketine git.

hayattan soğursunuz, sakın gitmeyin, güneyde bir ülke olur, o zaman oturur konuşuruz.

not: gittim, yaşadım, döndüm, oradan biliyorum.

erkek dönüşte 32-33 yaşında aynı işi bulamazsa baya baya baya kötü duruma düşer. bu çift türkiye'de şanslı %10'luk dilimde. rahat mı battı?

Gelen cevapları okumadan yazdığım için tekrara düşersem affola. Herşeyden önemlisi İngiltere'ye gittiklerinde, oturdukları evi de kiraya verseler maddi olarak ekstra bir gelirleri olmuş olacak. Kaldı ki erkek de birkaç ay içinde bir iş mutlaka bulur diye düşünüyorum. Ama satış işi biraz riskli, ülkelere göre farklılık gösterir ancak yurtdışı tecrübesi bambaşka bir tecrübe olacaktır her ikisi için de.

Ben kadın da olsam erkek de olsam giderdim. Eşlerden biri çalıştığı ve bunu diğerinin yüzüne hiçbir şekilde vurmadığı sürec sürece sorun yok.(ne fedakarlık yapan için ne de yaptırtan için) Ülkenin siyasi geleceğini göz önüne almıyorum bile. Alırsam uça uça giderim.

beşiktaş üst üste kazanma alışkanlığını galatasaray galibiyetiyle taçlandırıp devreye lider girmek isteyecektir. muhtemelen baskılı başlarlar maça. gol de bulabilirler ilk 15-20 dk'da. atiba'nın yokluğu önemli derecede etkiler yalnız beşiktaşı. hele hele yerine oğuzhan falan oynarsa -sanmıyorum necip oynar- orta saha hakimiyeti galatasarayda olur. %55-45 beşiktaş diyorum ben ama burak yerine becerikli bir forveti olsaydı gs'nin tam tersini söylerdim.

gözüm kapalı galatasaray.

kulüp olarak r.t.e'yi ziyaret ettik, bir faydası olacaktır.

bir fenerbahçeli olarak bu sene şampiyonun beşiktaş olmasını diliyorum, o yüzden 2-0 beşiktaş yener geçiyor içimden.

ilk yarı kontrollü olur ama maç.

0 - 0

hangi adam?
şu ölsün/gebersin/sürünsün kafasındakiler var oldukça, o daha çok yaşar emin olun
mağduruz biz...mağduruz..!

birde soruyu soran arkadaş madem adam diye hitap etmişsin, neden adını da söylemiyorsun? açık açık sor işte utanma

ölmesin hesap versin isterim ben. ancak iktidarı kaybettiklerinde kaçmak için zaman bulurlar.

hesap vermeden ölmesin, kıyametini dünyada görsün isterim.

40 yıllık ateistim. geçen kendimi "ya rabbi sen beni neyle test ediyorsun" derken buldum.

neyse.. işin özü böyle şeyler düşünmeyi bırakmalı ve mümkün olduğunca çok para kazanmalıyız. kazanmalıyız ki bu işler bir şekilde bittiğinde önde bitirmiş olalım. ciddiyim.

kaddafi'nin başına gelen de gelsin isterim. insanlık dışı mı evet? ama bunlar da katıksız adi.

hesap vereceğini sanıyorsanız maalesef boşuna umut besliyorsunuz arkadaşlar :)

ölmesi önemli değil, eğitim şart "adı lazım değil" gider davutoğlu gelir o gider başkası gider vs.

ölmeyip ele ayağa düşse keşke herkes birer tekme tokat atsa. öyle bir devrim olsa falan. öyle yani. ölüm böyle adamlar için kurtuluştur.

ben başka bir açıdan bakmak istiyorum. suçu onda değil insanlarda aramak lazım diye düşünüyorum. yoksa bu karakterde insan çok var ve içimizdeler. atıyorum ben de olsam o konumda bunları yapabilirim. ama suç beni oraya getirende. bana bunlar için izin verende.

ölmesi çözüm değil.

"onu oraya getiren" in türkiye gibi bir ülkede* suçlanmasının kolaya kaçan bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum.
*türkiye gibi bir ülkede yi açmak isterim: oy bilincine sahip olmasını beklediğimiz topluluğun ne kadarı bu bilince ulaşmasını sağlayacak birtakımşartlarına haiz??
bunların kaçının çocuğundan bir sonraki öğüne katkı sağlaması yerine sadece derslerine çalışması bekleniyor?? ne kadarı kuş kadar bir yevmiyeye bile muhtaç? şimdi burda biz de çok zorluk çektik ama bla bla diyenler olacaktır... anlatmak istediğim muhtaçlık ölçüsünü anlamadığını var sayarım.
diğer taraftan ama zengin kesimden de oy alıyor diyenler için; ülkemizde ne kadarımız kendi bireyselliğinin farkında???ne kadarımız sadece birey olduğumuz için saygıya değer olduğunu farkedip ailesinin yada bulunduğu sosyal çevrenin değerlerinden kendi aklına uymayanı reddederek o neder burada nasıl var olurum demeden yaşayabiliyor??? bu böyle olmadığı müddetçe tabiiki oylar sözde"hür irade"yle verilmeye devam edecek
son olarak diyelim ki oy bilincimizi oluşturacak şartlara ulaştık; bu şartların içeriği ne kadar dolu? ne kadar gerçekçi? ne kadar tarafsız(kemalizm dahil hiç bir ideolojiyi aşılamayacak boyutta)
yani ülkemizde birey kendi doğrularını ne ölçüde kendi kurabiliyor yoksa birer kültür robotu olarak mı yaşıyor?
o zaman bunun sorumlusu benim fikrimce direk olarak bilinçsiz olandan bilinç bekleyen hasbel kader bilinçlileşmiş güruhtur.çözüm harekettedir.çünkü biz istemesek de herşey akar yani bir döngü mevcut döngüye etki etmek isteyen durağan olursa nasıl etki etsin ona uyar ve günü geldiğinde ölür.

Sonra niye oy alamıyoz bıkbık. İlk yorumu yapan arkadaş +6466

Ben de hesap vermeden ölmesini istemem ama bir yandan da düşünmeden edemiyorum: bu halde bile yaptığı konuşmalara bak; elden ayaktan düşerse mağdur edebiyatının dibine vurur(lar)

Kaddafi den beter olasıca.
Hayır ölmesin değil ölemesin sürünsün. Ne bileyim toprak bile kabul etmesin toprağa karışamasın. Ülkeden sürülsün.
Zirveden bi anda düşsün.

bence birileri için keşke ölse denecekse, bunu hala destekleyen hastalıklı insanların ölmesi gerekir. Bu ölünce yerine aynı seviyesizlikte başka biri gelecek, bir çözüm olmayacak.

çok gülüyorum böyle şeyler okuyunca saolun valla. vadesi dolunca. bide tırsıklar açıkça da yazamıyorlar ajsçfdjsaf

açıkca yazamamalarının sebebi tırsık olmaları değil ülkede düşünce beyanının özgür olmaması adamın da hukukun amına koyması canlarım

sanırım fotoğraf makinesi ile.

edit: aşağıdakiler bahsedene kadar mouse ile sağa sola çekilebildiğini fark etmemiştim. siz de neyi sormak istediğiniz zahmetine girmemişsiniz. o yüzden böyle abuk bir cevap vermişim.

aynı yerden aynı sahneyi farklı yıllarda gösteren iki fotoğraf buluyorsun, tam denk gelmeyeceği için hafif çekiştirip ayarlıyorsun, sonrası için "web tasarımı" adlı bir kavram var. imlecin konumuna göre iki resmin farklı taraflarını gösteriyor veya gizliyor.

javascript ve jquery ile.

Hangi program ile yapılıyor.Bu tür fotoğraf gösterimine ne ad veriliyor?Öğrenmek istediğim bu.

öncesi sonrası denir genelde. photoshop ile yapılır. photoshop ile çocuk bile yapılır.

buradakiler çok başarılı değil ama. aynı noktadan aynı odak uzaklığına sahip lens ile çekmek lazım ki üst üste bindirirken perspektif hataları olmasın

yapamamışlar ki. 1-2 tanesi dışında olmamış. ''bizim yeğen anlar bu işlerden'' tarzı olmuş.

bunlar gibi yapacaksan yapma, bunlar cidden çok kötü. exel de bile kırparak yapabilirsin, mesele yakın ya da mükünse eskisiyle aynı açıdan çekilmiş fotoğraf bulmak ya da çekmek.

Doğru yapılmışı şurda var. Dikkat Kardashian poposu içerir.
www.buzzfeed.com

para açık ve kullanılabilir durumdaysa (ek hesaba bloke konmamışsa) bankalar açıkken çalışma saatlerinde, değilse 24 saat atm'lerden çekmende bir sakınca yok.

yüklü para çekimlerini önceden bildirmen gerekir diye biliyorum.

atm den çekemiyorum, günlük limitin üzerinde

Yüksek miktadaki para çekimlerinde genelde bir gün önceden ya da sabahtan para ayırtılır. Küçük bir şube ise yeterli para olmayabilir.

Yüklü çekimlerini önceden bildirmen gerekiyor. Zira bankalar hırsızlık vs. gibi olaylardan kaçınmak için kasada çok yüksek miktarları tutmazlar.

elbette Yurtiçi Kargo

Yurtiçiyle onlarca şey getirdim sorun cıkmadı.

yurtiçi

yurtiçi

yurtiçi kargoyu sözlükte araştır şikayet yağmurunu görebilirsin. aman diyim bulaşma...
aras kargonun kargo takibi tam bir rezalet, işkence böyle bir şey olamaz.
mng kargo kötülerin iyisidir. ürünün kime zimmetlenip gönderildiğine kadar her türlü bilgiyi görebilirsin.

(git: eksisozluk.com)

genel olarak en düzgünü bence de MNG. yurtiçi istikrarsız ve dengesiz. kapıya "evde bulamadık" kağıdı yapıştırıp giden de var, "abi müsait misiniz, ne zaman geliyim" diye arayan kuryesi de. bizzat yaşadım.

benim tavsiyem aras'tan kesinlikle uzak durman. daha bugün kargomu tamamen alakasız başka birine vermişler. şikayet kaydı oluşturduk bakalım.

bence yurtiçi (haters gonna hate)

yani kargo firmasından ziyade, sana ulaştıracak şubenin tutumu önemli. mesela ankara/balgat/yurtiçi kargo diye aratarak kontrol edersen, daha sağlıklı bilgi alırsın.

mng hariç hangisi olursa olsun farketmez.

yurtiçi hariç hangisi olursa olsun farketmez diyorum ben de

kargo sirketi ile degil daha cok hangi subeleri ile calisiyorsan o onemli.
hepsi ciddi firmalar sonucta.

mng öğlen gelir sağlam gelir. yurtiçi pahalıdır akşama doğru anca gelir.Aras işçidir, emekçidir ama güvenilir mahalle bakkalı gibidir. sabaha erken kapıdadır.

hepsi aynı bok, ucuz olanı seç işte.

bence cicek iyidir. size bos gelir ama o hastaya acayip manasi var.

İkinci dediğin bana doğru gelmedi, sanki allah korusun ölecek de, onun adına bir şey yapıyormuşsun gibi olmaz mı? Çiçek iyidir, ama almışken güzel bir şey al. Çok ziyaretçisi olmayacaksa belki sıkılmasın diye güzel kitaplar olabilir (ameliyat sonrası durumu ne olacak bilmeden söylüyorum). Umarım sağlığına kavuşur.

bütçe kısıtlaması yoksa şu çok güzel geçen gün görüp beğenmiştim ama pahalı :(

www.ciceksepeti.com

onun yerine kitap alsan daha mantıklı bence de.

Canlı çiçeğe izin vermeyebilirler ama yapay çiçekte sorun olmaz bu arada. Çiçek + kitap güzel olur gibime geldi. Kitap okumayı seviyorsa tabii.

o narkozdan sonra burnundan koku alabileceğini dahi sanmıyorum.

küçük bir sepet yaptırabilirsin. minik havlular, sabunlar, okunacak kitap ve dergiler. evne gönderebilirsin içine de küçük bir orkide olabilir

bu mevsimin en güzel çiçeğini, orkideyi öneriyorum.

201.000 km'deki bir polo'yu alma bence.

Dizel araba 200.000 km çok bence. 7 yılda çok yol yapılmış. Yıllık nerdeyse 30 bin km. Dizelde genelde 150 binden sonra pek yanaşılmaz ondan tavsiye etmem. Bir de dizel bir sorun çıkarırsa tam çıkarır ve o da baya masraflı olur.

20 bine alınır zaten o yaşta dizellerin km odur fakat ne hikmetse sahibindende 150k km geçmemiş ilanlardan geçilmez.

Ben almam.

1998 model 160.000 km'de tipo slx'in 14.500 TL'ye satıldığı bir memlekette bu paraya bu araba çok iyi bence.

şahsen km'si o kadar fazla olan bir arabayı ben de almam.

mümkünse 5 bin daha biriktirip 120 bini geçmemiş bi dizel araç alın
200 bin ve 150 bin psikolojik sınır satarken zarar edersin

Dizel araç ve kilometresi fazla. Wolksvagen servisine 246 tl verip masraflarini sorup al. Sonra çok masraf açabilir.

Bence ya buyuk hasar kaydi ya pert kaydi vardir. Piyasayi iyi takip etmis biri olarak 20 bine 2007 polo gormedim hic. Piyasanin altinda fiyat. Saticinin sorgulayin da arayin beni yormayin demesinden de bir bit yenigi oldugu belli.

merhaba. kırmızıysa üzerine beyaz dökünce leke gidiyor diye bi geyik var ben hiç denemedim bilemem ama şöyle bişey buldum.

www.wikihow.com

rakı içsen bunlar olmaz :)

kurumuş şarap lekesi diye eklemeyi unuttum.

döküldükten sonra uygulanabilen yöntemler gördüm, başarılı diyorlar ama kurumuş şarap lekesi için pek başarılı çözüm görmedim, onu arıyorum.

rakı evet ama şarabın da yeri ayrı be :)

eksiduyu.ru

beyazsa daya çamaşır suyunu
domestos'un leke çıkarıcısı var bi de, mor renkli. onla çitileyince de epey leke çıkarıyorum

evet beyaz dokunce cikiyormus kimya profesoru hoca soyledi.

@la noix çamaşır suyu kumaşın ırzını öpmez mi ?

bilemiyorum elindeki kumaş ne tarz bi kumaş. ağzına da edebilir, lekeyi de çıkarabilir. istersen az çamaşır suyuyla çitilersin önce (etrafına yaymadan)

%100 pamuk - iyi bi markanın ürünü.

(git: 867997) bulunduğun ilin halinin sitesi varsa buradan takip edebilirsin.

ya ayıp olacak ama; geçen hafta ankarada 7 tl'den almıştık biz :P ulustaki halden

Barbun dedigin oldukca lezzetli hamsi boyutlarinda turuncu baliksa kazik yemia gibisib kanka.

balık fiyatları altın/döviz gibi çipura geçen hafta 7-8 TL idi bu hafta 15 TL ama barbun için ne yazık ki ortalama kilosu 10-15 TL (geçen sene) olan bir balığa 35 TL baya bir itelemişler.

kaya barbunuysa itelememişler.

@baldur
ivet barbun o pembemsi-turuncumsu pek şirin ama kokmuyor hamsi gibi ben daha çok seviyorum valla
ayrıca geçen hafta karadeniz hamsisi yoktu marmara hamsisiydi :(

balıkların boyu ne kadar, kaya barbunları ortalam 20 cm civarında olur. aksi durumda hamsi ebatındaysa değildir.

kamera motor'un da dediği gibi kaya barbunu pahalıdır, özellikle ege tarafında 100 TL den satıldığı olur, pek olmadığından da pahalıdır.

tezaghlarda pek bulunmaz genelde restorantlar kapatır.

normal barbunsa (kaya dedikleri) normal diyelim ama tekirse kazık yemişin demektir.

3 sene önce samsungun 3d plazma'sını almıştım o tv'nin yanında gözlük vermemişlerdi ben ayrıca satın alıp 1 tane bile 3d film izlemedim. 3 ay önce yine samsungun led 3d'sini aldım. 3 ay içinde digiturkun 3d maçları ve belgeselleri hariç 5-6 tane 3d film izlemişimdir.

Ben de 2 ay önce 47'' 3D TV aldım, bir tane bile 3D film izlemedim.

2-3 senedir 3D tv var kimse izlemedi.

3d pazarlama harikası bir üründür ve tv'sinde 3d olanlar en fazla ilk heves aldıklarında kullanırlar. aynı şey sinema için de geçerlidir.

Ben kullaniyorum lg 42 " cok guzel :))

ben alırken bi aktif birde pasif 3d tv denedim. aktifin gerçekten gözle görülür bir farkı vardı. görüntüde surround olur mu demeyin oluyormuş. gözlük almadım ama bi kerede izlemedim.

1.5 senedir Samsung 3D smart TV'miz var. Bir defa 3D film seyrettik.
Para israfı.

Torrentte giriyorum 3D film kategorisine, alayı çoluk çocuk filmi zaten.
Ayrıca göz yorucu.

Üstte bir arkadaş söylemiş, katılıyorum: 3D'ye verilen para boyuta verilsin diye.

Ha bir de sakın 100 Hz olmasın. En az 200 Hz olsun yenileme hızı.
Benimki 800 Hz. akıyor...

ilk aldığımız günler heves edip izledik şimdi pek aklımıza gelmiyor

bu kadar cevap gelmis ama ben de vereyim;

evet iki üç yil once ilk alindigi zaman samsung yaninda iki tane gozluk verdi, bir heves izledik, daha da izleyecegimizi sanmiyorum.

plastik tavan kalpama (pvc lambri) olabilir mi. epeyce ekonomik oluyor onlar. nalburdan ufak menteşe alıp birleştirirsiniz. menteşeli olunca nakliye de kolay olur.
beyaz istemezseniz boyarsınız veya kağıtla kaplarsınız.

strafor ve ağaç tutkalı.

Sanal sekis olur mu bilmem

zina.

komple müslüman alemi olarak benimseyip kuran-ı kerim'in kesinlike yasakladığı.

(bkz: muta nikahı)

Cariye diye bir olay var. Evli coluk cocuga karismis adamsin. Savasta esir alinan kadinlardan bir iki tane evine aliyorsun, ekmegini asini veriyorsun, karindan sikildigin zaman onlardan birini aliyorsun yatagina. Islamda serberst.
Kabaca bu sekilde. Tersi icin alkol.

oğlancılık. osmanlı'daki durumlar malum.

toplumun ahlakına aykırı şeyler yasaklanmıştır zaten. kuran eksiksiz bir kitap, onu boşuna arama.
diğeri için de zina, faiz, dedikodu...

tam ciddi cevap verecektim ki bir baktım duyuru sahibine hjarteblod. seni ırz düşmanı seni. seni şerefsiz seni.

knk aradığın bu tarz bi şey mi bilmiyom ama kahkaha atmak mesela, özellikle kadınlar için. bildiğim kadarıyla günah değil. ama hoş karşılanmaz ve bayağı ayıplanır. yani müslo bi ortamda türbanlı bi kadın kahkaha atsa mesela erkeklerin hepsi STAHP DUDE diye şok olmuş gibi bakarlar. bizimkilerden biliyom.

yok dediğin eşcinsellik tarzı daha hardcore bi şeyse aklıma gelmiyo şu an.

dövme

Kölelik. Kesinlikle yasaklanmamakta ve toplum yapısına aykırı.

Arada gaza gelip resim ve müzik gibi kimseye zararı olmayan sanatları yasaklamışlar ama köleliği "unutmuş" nedense Muhammet.

Edit: Bilgi isteyenler için.

eksisozluk.com

kuzen ile evlenmek. toplumun bazı kesimlerinde olmasa da bir takım kesimlerde garip karşılanacak bir durum.

cariye, köle, müslüman olmayanı dost edinmemek, öldürmek bu günkü toplumun ahlakına aykırı, Kur'an'da yasaklanmıyor.
başka da vardır ilk aklıma gelenler bunlar oldu benim.

kuran.diyanet.gov.tr:59

kuran.diyanet.gov.tr:59

kuran.diyanet.gov.tr:59

tam tersi için ilk örnek ruhbanlık olsa gerek.
kuran.diyanet.gov.tr:59

Aykırı değil de yadırganan dul kadınla evlenmek var.

üçüncü entry açıklamış işte, mal beyanı*

bu bir trolldür.

neden ciddiye alıyorsunuz hiç anlamıyorum.

sen de bunu yedin

tipik troll burda da az olmakla birlikte sözlükte bolca var

bunların trol olduğunu gerçekten anlamıyor musunuz?

eksisozluk.com

birde ciddi ciddi cevap veriyorlar bende bunu merak ediyorum.

yapma işte böyle sandman. 8 km öteden bağırıyor ''trollük yapmaya çalışıyorum'' diye.

troll olduğu bariz ama çok kötü bir örnek vermiş. komik de değil amk. hiç kaale almamak lazım.

ben ona gerekli cevabı 2. entry'de verdim.

Şu sözlük ve duyuru ortamlarındaki trolleri ciddiye almaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?

Çok bir şey aldığım söylenemez artık. Her sene yeni bir mont alırsan eskileri ne yapacaksın? Aldığım şeyler eskimediği için ihtiyacım da olmuyor.

1-2 tane kot, birkaç tişört ve yeterli sayıda boxer alarak rotasyonu sağlıyorum. Belki hoşuma giden bi gömlek görürsem veya bir şey dikkatimi çekerse ama onlar da ihtiyaç kaynaklı değil.

ben en çok tişört ve iç çamaşırına para harcıyorum, senede en fazla bir tane ayakkabı, bir ya da iki tane pantalon, bir tane gömlek ve hırka/kazak o kadar.

son on senede iki defa bot, son on senede de dört defa mont almışım ve hala hepsini giyiyorum.

ayrıca kış çıktıktan sonra mont ve bot ve kazak v.s, yaz bittikten sonra da tişört v.s alırım.

bu da yaklaşık senede en fazla 500 TL eder, bildiğin fakirim sana göre.

eskileri belediyeye bağışlıyorum.

bütçe şöyle

4-5 çift ayakkabı, 1000 lira
1 bot, 200-400 lira
10-15 civarı gömlek, 1000-1500 lira
4 takım, 4500 - 7000 lira
1-2 spor ayakkabı 400-900 lira
20 civarı tişört 1000 - 1800 lira
5 pantalon 600 lira
2 kot pantalon 300 lira
1 kaban 300 lira
1-2 mont 200-400 lira
3-4 kazak 300-400 lira
triko, hırka 300 lira
boxer 400-600 lira
çorap 200 lira
toplam 10.800 - 15.700

mont 4 yılda 1
bot 15 yılda 1
spor ayakkabı 2 yılda 1
kazak 2 yılda 1
pantalon senede 3 tane yırtıyorum tanesi 50 tl
gömlek senede 5-6 tane x 30 tl

ıvır zıvıra da 200 tl falan gidiyordur. yazlık alışverişi lcw'den yaptım 100 liraya 1 çuval aldım.

yılda 1000 lirayı bulmaz. zor beğenirim.

benim giyim harcamam yok gibi bişey. alışveriş yapmayı sevmiyorum, varolanları giyiyorum. ihtiyacım yoksa almıyorum.

senelerdir aynı kıyafetleri giyiyorum, çok ihtiyacım varsa 50 liraya falan bir hırka veya ayakkabı alırım senede.

Yılda 4000 liradan fazla.

bakliyat salça ve soğan al

ekmek makarna bi de büyük yoğurt katık niyetine. ya da duyurudan birilerine misafir olacan.

Çorba yapacaksin baska yolu yok, mercimek al, margarin al, corba yap yanina da makarna ve ekmek.

faturaları ödeme. makarna haricinde birer kiloluk bulgur ve yeşil mercimek al. paket başına 3 tencere yemek çıkıyor 10 günde bitiremezsin bile. pişirmek için soğan, salça ve sıvı yağ lazım. salçayı ve yağı satın alma komşudan falan ödünç iste birer bardaklık yeter onlar. peynir ekmek falan yeme, en ucuzunu da alsan sadece kahvaltılıkla karın doyurmak pahalıya patlıyor. bir de günde iki öğün ye. ekmeği azalt. bunları yaparsan 10 günlük yemek masrafın yaklaşık 20 tl tutar.

gel bizim okulun yemekhanesinde ağırlıyım seni, kahvaltı 1 tl, yemek 1,5 tl ikisi de süper. Normalde midpointten çıkmayan tikicanları bile sıkça görür oldum yemekhanede:) mecburen saglıksız beslenıcrn bu durumda, evde fırın varsa milföy hamuru alabılırsn,20 lısı 2 lıra idi en son.Ciddiyim bu arada gelebilirsin ayak izin verirse:)

komşulara abanmak da bir yol.her akşam birine misafirliğe gitsen 10 gün zaten.

ekmek alma makarna al bir paket 80 krştu. 3 öğün çıkartır.

yumurta al en ucuz protein kaynağı. kaynat tuzla at ağzına.

ölmezsin merak etme olmadı özelden yaz bana fişekleyelim 3-5 birşey.

ton balığı yerine bakliyat alabilirsin,mercimek, nohut, fasulye, margarin al, salça al, birde bulgur al unutmadan soğan al türk yemekleri için olmazsa olmaz. bulgurdan pilav yap, nohut, fasulyeden yemek yaparsın, mercimektende çorba. daha ne olsun. bunların hepside çok kolay yapılan yemekler. hepsini birden yapma ama veya az az yap bozulan olur atmak zorunda kalırsın.

valla hacı hiç dokunmasan bile 10 günde 30 tl durduğu yerde bile biter. o parayı arttırma yollarını aramaktan başka çaren yok.

onun haricinde sebzeli meyveli fantezilere girme hiç. git bimden 3-4 paket çubuk makarna al. 5 günde bir de yoğurt aldın mı, ucu ucuna tamamlarsın herhalde.

okula gidecek akbilin hazırda varsa ve ayağın gitmene engel değilse(hatırlamıyorum okulun nerdeydi) okuldan ye. ekmek at çantaya. kadıköyde oturuyodun sanırım olmadı marmara üniversitesi kartı bulursan göztepe-haydarpaşa kampüsüne gidebilirsin.

sonra da hiç pintilik yapma ve sebze-ton balığı-bakliyat-yoğurt ve en önemlisi yumurta al. yumurta kadar tok tutan şey görmedim ben. pırasa, kabak gibi yemekler de yap. 1 liralık pırasa ve 1 liralık havuçla 2 gün doyarsın. tavuk göğüs pahalı değil, soğan-biber kattın mı bereketlenir 500 gramdan 5 öğün çıkar.

şimdi diyecen bu kız ne yazıyo diye. ama bugün vücuduna dikkat etmezsen gelecek ay karşına ilaç parası olarak yansır. gelecek ay başka şeylerden(sigara-alkol) kısarsın, dilin varsa bir çeviri işi kovalarsın o 50-60 lirayı çıkarırsın. ama sakın makarna ve ekmekle geçirme şu 10 gününü.

ekleme: a101de sebze yok diyon da yakında pazar neyim varsa pazardan geç saatlerde al. yarı fiyatı alırsın sebzeleri. yakında yoksa da ev arkadaşlarından rica ediver.

@seksen9, yok yau ne kampüsü ne okulu, 2 dakikadan uzun yürüyemiyorum. metroya bile gidemiyorum, karşıya geçmem gerekirse falan rıhtıma kadar taksiyle iniyorum. ondan bitti param zaten.

mesaj atıp yemeksepeti'nden yemek göndermeyi teklif eden bile oldu. ne güzel insanlar var burda yahu. çok teşekkür ederim ilginiz için ama bende öyle kritik bir durum yok. yani sıkışırsam anam babam zaten gönderir. ben kendimi frenlemek, az parayla yaşamayı öğrenmek, her fırsatta totoyu birilerine dayamamayı öğrenmek istiyorum. o yüzden.

hafta sonu çok güzel maçlar var, üç maç toplam 5 oran bulsan 150 TL yapar, düşün bence.

edit: "gerçekten ihtiyacın varsa hesap numaranı gönder - thatam" +1
2 bira parası da benden, ciddiyim.

hayatını makarneksle idame ettir.

ha ben o hastalık duyurularını kaçırdım zaten bilmiyom ciddiyetini(geçen kızlar buluşmasında bahsetmişlerdi o kadarını biliyom).

az parayla geçinmek demek makarna ile beslenmek değil yav. şu an olağanüstü halde olduğundan beklenmedik harcamalar olabilir.
ama pazar önemli bak. vardır yardımcı olmak isteyen arkadaşın. iki dakka domates, havuç, pırasa, kabak alacak altı üstü.

gerçekten ihtiyacın varsa hesap numaranı gönder.
çok param yok, borç ödüyorum ama 4-5 günlük yemek paran benden olsun kardeşim.

evde hala hazli hazırda gıda varsa, parayı kenara koy ve o gıdaları tüket. makarna, pirinç, fasulye, salatalık, vs vs vs...

bi de yumurta alabilirsin. hem kahvaltılık, hem de öğlen falan yumurtalı ekmek yapabilirsin. hem de baya besleyici.
yemeğin yanında şöyle 2 liraya filan en ucuzundan 2-2.5 litrelik gazozlardan alıp içersen; karnı şişirip doygunluk hissi de yaratır. bi 8-9 sene evvel öğrenciyken ve hava baya karlıyken son paramı bi kaç ekmek, tavuk burger ve sensun'a vermiştim. 3-4 gün idare etti beni onlar.

Makarnaya alternatif olarak, patates yemeği, çorba, yumurta, bulgur pilavı gibi şeyler yapabilirsin.

Patatesli yumurta. Ucuz ve besleyici sayılır. Bir 10 gün sonra patates ve yumurtadan nefret edebilirsin ama 10 gün idare eder.

Bir sıkıntı olursa, mesaj eylemen yeterli.

La olum çok üzüldüm hesap no yolla 1 kilo kıyma alirsin

Panpa ben hemen hemen her gün Yemek Kulübünde yiyorum, eğer masadan kalkmadan önce yetişirsen bu 10 gün boyunca tabağımı ekmekle sıyırmana izin veririm.

nerede yaşıyorsun?
küçük bir erzak kolisi yapabilirim sana?

edit: yardım kabul etmediğini belirtmişsin, sonradan görüp okudum. ok.

haşlanmış patates.
sade makarna.
halk ekmek büfelerinde satılan altın çörek. (doyurucu ve besleyici. adedi 35 kuruş sanırım.

pazarları ve büyük marketlerin meyve-sebze reyonlarını dolaş arada.
onun tadina bunun tadina bakayım derken meyve ihtiyacını da karşılarsın.

günde 3 liraya makarnadan başka bir şansın olmuyor. günde 1 paket makarna yaparsın. 80 kuruştan 8 lira. salça al 1 kilo, 5 lira da o olsun. temiz suyu nasıl nereden tedarik ediyorsun? o da 5 litresi 2,25 liraya a101'de. günde 2 litre su 10 günde 20 litre, 9 lira. 22 lira etti. 8 lirasını da sakla, harcama, son güne kadar elinde tut.

Tavsiye ettiğim doktora gittin mi ?

@lilidance, henüz değil hayır. bu doktor ağbilerden ablalardan sonuç çıkmazsa gideceğim.

ya ben saçmasapan harcamalar yaptığım için elimde az para kaldığından dolayı ne alsam ne etsem diye sormuştum sadece. abartmıyorum en az 15 kişi para gönderelim, gel bizde ye, beyefendiye yemek gönderelim teklifinde bulundu. çok sağolun, duygulandım. hiç gerek yok bunlara. beni mutlu etmek istiyorsanız lütfen fakire fukaraya verin o yemeği. benimkisi geçici bi dönem, ayrıca sıkışırsam anam babam da gönderir problem değil. of resmen bir kahramanım be helal bana.

pescador, makarnaya yüklenirsen şeker yeme isteğin daha da artabilir. bulgur, bakliyat türü şeyler al. marketlerin sebze geliş günleri oluyor. sebze geliş gününde taze sebze bulabilirsin.

10 lirayı bir kenara ayır. suyu çeşmeden iç. (sıhhı değilse kaynatıp soğutabilirsin)

geri kalanla da yumurta, bulgur, patates, sebze al. çökelek veya yoğurt da al.
onları denişik denişik yersin. daha azıyla geçinenler var, yaparsın merak etme.

"kinadiginiz sey basiniza gelmeden olmezsiniz" bu olabilir mi?

aynı kutupların birbirini itme meselesi bu. aslında aynısınız temelde.

İnsan, kişiliğini genlerinden alır da onun için. Annesi ve ya babasının davranışlarından (Jenerasyon ve ebeveyn çatışması olduğundan) pek hazzeden insan yoktur zaten. Bu böyle nesilden nesile gidecek. Senin çocukların da aynı soruyu içten içe soracak, sonra onun çocukları..

Kendimni gördüğü için nefret ediyordur, benzemiyor aslında, odur. gibi bir şey derdim de düşünmedim derinlemesine ama evet oluyor böyle.

kişiye bağlı. tepkilerimiz duygu-düşünce-davranış ekseninde oluşuyor. duygularınızın davranışlarınıza yansıması benzeyebilir(acıma, duygulanma, yufka yürek); fakat düşüncelerinizin davranışınıza yansıması da benziyorsa bu kısım tamamen kişiye bağlı. karşı tarafın düşüncelerini benimsiyor musunuz benimsemiyor musunuz iyi ölçmeniz gerek. hatta düşüncenizle duygularınızı da biraz kontrol edebiliyorsuz veya ket vurabiliyorsunuz, duygusal davranışlarınız da değişebiliyor. kişinin çabası ve kendi kendine oturttuğu bir karakteri olması lazım altyapı olarak.

Anne-babada oluyor bunlarda, sevmedigi arkadasina benzeme ya da sevmedigi patronuna benzeme durumu pek sik rastlanan birsey degildir bence. Sevmedigin babana ise Dunya'yi onunla birlikte ogrendigin icin benziyorsun benim fikrimi sorarsan. Dusunsene turkceyi bile anne babandan ogreniyorsun. Bu dolap, bu bardak, bu patlican diye onlar ogretiyor sana. Eve misafir gelince "hosgeldin" dendigini kesfediyorsun, ebeveynlerin oyle yaptigi icin. Annenle markete gidiyorsun, annen reyondaki calisana "merhaba" diyor, birinin yanina gittiginde boyle deniyor demekki diyorsun. Vazoyu kirinca baban agzina bir tane patlatiyorsa sen de kardesinin agzina patlatiyorsun. Cunku birseye zarar verince onun agzina bir tane patlatilir, boyle ogreniyorsun. Insanlarin ayiplariyla ilgili konusuldugunda annen-baban hemen konuyu degistiriyor dedikodu yapilmasin diye, onu ogreniyorsun, "insanlarin ayiplariyla ilgili konusulmaz demekki," diyorsun. Belli bir yasa kadar yasamayi onlardan aynen kopyaliyorsun. Sonra birden bire kafa gore hareket etmeye basliyorsun fakat bazilari seyler yerlesmis oluyor, onlari kafana gore degistiremiyorsun ya da degistirmeyi aklina bile getirmiyorsun.

insan ister istemez annesine/babasına benziyor. seni onlar yetiştirdiği için. ne gördüysen aynısını yapıyorsun hayatında. benim annem benim her şeyimi ölesiye eleştirir. babam da öyle. anneme niye sürekli beni eleştirdiğini, niye canıma okuduğunu sorunca kendi annesinin ve babasının ne kadar kötü ebeveynler olduğunu anlatmaya başlıyor. ben şanslıymışım çünkü annem ve babam çok süpermiş. oysa annemin babası çok kötü bir adammış, çocuklarını dövermiş, onlara asla sevgi göstermezmiş. annem beni dövmüyor ama laflarıyla dövüyor mesela. babam da aşağı yukarı böyle. şimdi onlarla beraber yaşamıyorum ama anlıyorum ki ben de kendimi onların beni eleştirdiği şekilde eleştiriyorum. çünkü içime işlemiş küçüklüğümden beri bana davranış şekilleri. aynı şekilde burada saymak istemediğim pek çok benzer özelliğim var onlarla. ama önemli olan bunu fark edince değiştirmeye çalışmak bence. onları değiştiremeyeceğime göre kendimi değiştirebilirim diye düşündüm ama gerçekten zor baya. psikoterapiye gitmek kendini içsel olarak daha iyi tanımak bakımından yardımcı olabilir. bana oluyor galiba...

insanlar genelde kıskandıkları, çekemedikleri insanlardan "nefret ediyorum" diye bahsettiği için.

"üzüm üzüme baka baka kararır"

"Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan"

atalarımıza sordum, böyle dediler.

@for day to break beni yakaladın, site için teşekkürler :)

En başta n11 den almamanı öneririm.. Çok dolandırılan oluyor.. Hadi alacaksan da buradan almamanı öneririm...

"ÜÇRETSİZ" yazandan don almam...

öncelikle vestel'den uzak dur, samsung, lg ya da philips öneririm ayrıca son iki sende aldığım elektronik başta olmak üzere ürünlerin (kozmetik de dahil) neredeyse tamamını n11'den aldım tek sıkıntı yaşamadım.

Aynen Vestel den zaten uzak dur... Aynı fiyata Arçelikte mevcut....

www.bulabilirim.com

1. ne farkedecek? brüt maaş alıyorsan brüt maaşını böler mesai ücretini brüt alırsın, vice versa.

2. 3. farkı yok.

bordro yok mu, maaşı elden verip çalışma saatlerini helvacı kağıdına mı yazıyorlar ?

Bordro yok elimde.

Harvard Medical School'dan bi tavsiye listesi vardı. Elma, armut gibi meyvelerin kabuğunu soyarak yiyin, deniyodu. Oradan akıl yürüterek, muz ve narenciyenin yıkanmayabileceğini tahmin etmek istiyorum. Ama sadece tahmin tabii. Bu arada, ABD'de elma, armut gibi şeylerin üzerine her ne sürüyolarsa, 1 ay filan çürümeden kalıyo ööle. İkiye kestiğin zaman, artık içinden çürümeye başlamış olduğunu görüyosun. Bi keresinde, elmayı kabuğuyla yemiştim işyerinde. Çünkü özlemiştim öyle elma yemeyi, derhal midem bulandı. Midem çok nadir bulanır.

kesinlikle yıkanmalı, şöyle ki;

bu kabuklu/kabuğu yenmeyen (portakal, muz, mandalin v.s) meyveler bildiğiniz üzre diğerleri gibi ilaçlanmaktadırlar, halden, pazardan, marketten aldığımız bu ürünler onca yol, sevkiyat, transfer ıvır kıvır aşamasında çeşitli ortamlarda bekliyor. bu aşamada kabuklarına temas eden dış mihraklar biz onları yıkamadan yemeye kalkışırsak ellerimize bulaşıyor, soyduğumuz meyve ile de ağzımıza götürüyoruz. o sebepten kabukulu/kabuksuz tüm meyveler yıkanmadan yenmemeli.

Ben genelde hiçbir sebze meyve yıkamıyorum. Şu ana kadar bir şey olmadı. Olmaz da umarım.

ben genelde aldığım zaman yıkarım dolaba koymadan önce. meyveyi de stoklamam, kısa süğre içinde tüketebileceğim kadar alırım.

BMW 5 gibi duruyor: goo.gl

WW passat

passat +1

vw passat 1.6 TDi BlueMotion Comfortline

www.youtube.com

mutlu olduğum ya da kendimi iyi hissettiğim her vakti boş olarak görürüm
çalışmak çalışmak çalışmak

Boşa harcayacak vakit olunca seviniyorum. İşten güçten boş kalamıyoruz.

Isten sonrada haftasonuda bolca bos vaktim oluyor. Ve hepsini ozenle bos geciriyorum. Ve buna cok uzuluyorum. Resmen israf.

hayatımın son 4 senesi komple çöp. hiç olmasaydı da olurdu. vaktimi boşa harcadığımı değil de, boşa yaşadığımı düşünüyorum.

dün gece düşündüm ben bunu, baya bildiğin düşündüm, anlatayım.

son 7-8 senede edindiğim arkadaşlarımın %80'ini sosyal medya vasıtasıyla edinmişim, ve yine görüştüklerimin neredeyse (akraba,eş dost hariç) tamamı bu edindiğim arkadaşlar, bu hususta epey bir faydası var.

işler fena yoğun, götümüzde boza pişiyor, osurmaya vakit yok, o derece, en kıymetli zamanlar hafta sonları, hafta içi en iyiden bir akşam çıkıp iki üç bira atıyoruz o kadar, onlar da iş arkadaşları.

onun dışında gün içinde ebem düzeldiğinden işle ilgili bir şeyler yapasım gelmiyor, sözlükler, facebook, twitter, zaytung, bobiler, youtube... gibi tamamen zaman öldürmecelik yerler.

dün akşam düşündüm demiştim, ona geleyim, hafta sonları ya da hafta içi 1 ya da 2 akşam için kursa gitmek gibi planım var, ebru olur, resim olur, çini olur, dikiş nakış bile olur, bunu bünye istiyor, acayip farkındayım.

bazen cidden boşa vakit harcadığıma yanıyor oluyorum, o vakit yarım kalan kitap elime düşüyor, anca öyle avutuyorum.

sadece erkek arkadaşım annesinde kaldığında boş kalabiliyorum, o yüzden boş kaldığım zamanların tadını çıkarıyorum. aylak aylak internette gezmek lüks yani benim için, buldum mu tadını çıkarıyorum. adam aktivite delisi, insan bir gün de evde rahat rahat oturmak istemez mi hiç? istemiyor. o yüzden boş vaktim varsa yaşasın diye el çırpma moduna giriyorum.

evet. çok üzüyor. mümkün olduğunca kısmaya çalışıyorum boş işleri. vaktimle faydalı işler yapmak benim için çok önemli.

kendimi bir şeye adamam gerektiğini düşünüyorum.

şu halimle yaşamamın bir anlamı olmadığını ve hatta zararlı bile olduğunu düşünüyorum, kamu kaynaklarını boşa harcıyorum en kör açıdan bakarsak. boşa yanan lamba kapanmalı veya boşa yanmamalı.

ya yapmaya karar verdiğim yaklaşık 20 tane şey var, üç haftadır birine bile başlayamadım. şu son vizeyi verip hafta başı prensiple bir yerinden tutasım var ama du bakalım. boş vakit geçiriyorum diye facebook twitter falan da kapalı. duyuru ve youtube hariç vakit geçirdiğim bir şey de yok.

ya bu arada cevabı yazarken çılgın dersane üniversitede izliyorum bu ne aymazlık be kardeşim.

Gunumun 2-3 saatini bosa harciyorum (ki bu haftada 21 saat ediyor) sonra da hicbir seyi yetistiremiyorum diye sinir krizlerine giriyorum. Her gün 3 saat oturup calissam simdiye kadar bir yabanci dil daha ogrenmistim.

Ben de yilbasindan sonra kurslara baslayip, planlar yapmayi düşünüyorum ama bakalım.

günümün yüzde seksenini boş geçiriyorum. yüzde yirmilik kısım da yapmak zorunda kaldığım için yapacağım şeyler kısmında görüyorum. (okul/iş falan yok)

internette geçen boş zamanım için şöyle bir şey yapıyorum, okumalar diye bir klasör açtım tab olarak, nerede ilginç okunmaya değer bir şey varsa atıyorum oraya, dizi/film/sosyal medyada yapacak bir şey bulamıyorsam gidip oradaki şeyleri okuyorum. hazır elinizin altında olunca bunlar iyi oluyor.

boş geçirdiğim zamanı kesinlikle çok seviyorum, elimden gelse hep böyle olsun isterim.

Adamlar formayi bosuna Adidas'a yaptirmiyor.

koşarken, oynarken o heyecan, o adrenalin, formanın ıslaklığını unutturuyor. ben, sen bunu yazana kadar hiç düşünmedim bile.

maç bittikten sonra hala o şekil kalmaya devam edersen hasta olursun orası ayrı.

not: halı sahadaki defansta duran kel göbekli abi, işte o benim.

Devre aarasında değiştiriyorum yoksa fena oluyor. 90 dakika dayanmıyor.

Ben de şimdi bjk maçını izlerken, "bu yağmurda koşturup duruyorlar, hasta olacaklar yazık" diyen teyze gözüyle baktım da, kafama takıldı işte. Tşk

maç esnasında sen de sırılsıklam olduğun için rahatsız etmiyor. denizde yüzerken mayonun ıslaklığı rahatsız eder mi? öyle düşün.

vücut soğuduktan sonraysa işkenceye dönüşür o ıslaklık. sırtına değmesi bile rahatsız eder ki üstüne bir de sağlık için zararlı olması var.

o bi sey degil, hafif kum dokulmus toprak sahalar kisin islandigi zaman dunyanin en kotu seyi olur. bir kayarsin donunun icine kadar kum girer, sirilsiklam olursun ustune kum dolar ayakkabina sortuna falan. camur gene iyi.
ama dedikleri gibi, o anda hic hissetmiyorsun. boyle plajda uzerin kumlanir ya, onun gibi ayni. zaten o sahadan temiz cikma ihtimalin yok diye yeri gelirse gereksiz yere kayarak mudahale bile yapiyorsun falan....

Ben. Cunku izlemedim.

"en güzel dizi breaking bad taam mıııı"cılar yüzünden zaten bir tiksindim, bir de kimya bilince az bi şey, olmadı o ilişki, yürütemedik biz.

çok boktan bir dizi.

not: izlemedim.

soruyu "izleyen var mı, izleyen varsa beğenmeyen var mı, beğenmeyenler neden beğenmedi" şeklinde düzenle bence :)

herkes o kadar çok övdü ki uyuz oldum diziye. korku içeren dizi istiyorum breaking bad diyorlar, komedi istiyorum breaking bad diyorlar, dram diyorum breaking bad diyorlar izlemeden sıkıldım.

Doku uyusmazligi.

Altmetin: Sarmadı.

"say my name"

walter'ın tam bir ezik olduğunu düşünüyorum. skyler'ı bile walter'dan daha çok sevdiğimden dolayı diziye karşı bir şüphe duyuyorum.

temponun cok dusuk kaldigi bolumleri, anime fillerlari gibi bombos bolumleri var. histeriklesen karakterler, sorunlu aile klisesi, surekli asiri tepkiler ve yapay marjinallik havasida cabasi.

izledim bence fena degil ama kesinlikle "ooo efsane hacıaabi" kıvamında degil.

çünkü 2. sezon arası oz u izledim. bir daha da geri dönemedim.

izledim biraz sarmadı, biraz tempo biraz konu çekmedi, çekmiyor. diğer sarmayan ama ortamda "cog iyi abi yaee" diye bahsedilen diziler de sarmadı.

Mesela;
six feet under
dexter
lost
twin peaks
american horror
walking dead

not: ortamlarda da sarmadı diyorum.

ıyy çok kötü sevmedim diyemem, akıcı gitti. walter gıcık bi karakter olduğu ve negatif bir dizi olduğuğu için; ardarda izlerken bu negatiflik beni birnevi depresyona sürüklüyeyazdığı için çok sevdim diyemicim.

sanırım en büyük sebebim karakterlere alışamamam izledigm her dizide bir karaktere mutlaka baglanmalıyım öyle garip bir yapım var..ısınamayınca olmuyor birde her önüme gelen aaa süper dizi manyak dizi diye diye soguttular merakım kaçdı..izlemedim izlemeyide düşünmüyorum sanırım

çok feci abarttıkları için. 4. sezondayım haftada bir bölüm bile anca ya ilerleyebiliyorum ya ilerleyemiyorum şu an. hani bitsin diye izliyorum. öyle çok da fantastik gelmedi bana. eğer bu kadar şişirmeseydiler, izlenirdi.

www.youtube.com

3 bölüm falan izledim ve hikaye aşırı yavaş ilerliyordu, üç bölümde bi cesetten kurtulamadılar. sıkılıp bıraktım.

@aurora90 gibi izlediğim dizilerde bulunan karakterlere bir sempati beslemem lazım. Hatta bir adım daha ilerisi "güzel insan" olmalarını isterim, dizin açılış sahnesinde beyaz slip donla sizin çirkin walter'ı gorunce koptum zaten ama yine de birkaç bölüm izledim. olmadı, ilişkimiz yürümedi dizi halkıyla...

ailesine (hank hariç) ısınamadım. walter kötüleşmekten öte giderek iticileşti. izlemediğim 4-5 bölümü kalmıştır, merak edip sonuna bakmadım bile. tamam kaliteli seri, akılda kalan çok sahnesi var ama efsane diyenler başka neleri izlemişler acaba. çok ağır ilerliyor diyenler de ağır dizi/film görmemişler. ortanın üstü, güzel bir dizi işte.

Cok bos zamanim oldugu bi donem oturdum bastan sona izledim. Guzek diziymis dedim ve gectim. Hic bir sezon finalinde muhtesemmis vs demedim. Kendi finaline de demedim. Bu diziye tapanlari da anlayamadim acikcasi. Benim icin tum zamanlarin en iyi dizisi ve en iyi finali 6 feet under dir. Ve daha onu yerinden edecek bir diziye denk gelmedim. asiri dizi takip eden birisi olarak bunu soyleyebilirim.

7 bölüm kadar izledim.
çok üzücü, yıpratıcı geldi işlenişi.
öyle hep süper mutlu olaylar olsun, drama olmasın vs diye bir beklentim yok bir şey izlerken. üzücü derken kastettiğim başka bir hal. tam anlatamıyorum.
kendimi daha "sağlam" hissettiğim bir anda, tekrar şans vermeyi düşünüyorum.

hahaha pazarlık yapıyoruz.

cevap: azaltmayı deneyebilirsin ilk başta?

sigara bırakılmaz ara verilir.

pek niyetin yok gibi bırakmaya. kanserdir ya da herhangi bir hastalıktır onları da düşün ama içinde binlerce zehir bulunan hatta fare zehiri bile olan bişeyi içmeyi kendine yakıştırmamalısın. fare zehiri içiyorsun hergün, kendine bunu mu layık görüyorsun?

Dayan icme. Bir sey yeme ama. Su ic bol bol. Varsa yesil cay ic. Cok dayanamayacak olursan cik biraz yuru
Bu gece uyumakta zorlanacaksin ama yarin iyi uyanacaksin. 3 gun disini sik boyle, o gerilim ve endise hissine dayan. Sonra rahatlayacaksin.

Ne zaman ki sigarayı bırakma kararın "ölüm" değil "yaşam" tabanlı olur, o zaman kesin olarak bırakırsın.

Yaşam kalitesi, nasıl ölüneceğinden daha önemlidir. Sigaradan aldığın her nefeste geçici bir rahatlama hissinin yanı sıra uzun süre kalıcı ve yaşam kalitesini düşürücü gelişmeler oluyor vücutta.

"Aman canım! Hepimiz ölücez!" yaklaşımı, iq değeri tek haneli insanlar tarafından uydurulmuştur. Çünkü hepimiz ölücez, evet, ama bazılarımız yaşayacak. Yaşıyor.

@take me rufee2 azaltmayı denedim ama maalesef ipin ucu kaçıyor bir yerde :)

@rock n roll beni ölümcül hastalık korkusu dışındaki hiçbir şey sigarayı bıraktırma konusunda motive etmiyor.

ben bilimsel kısmını bilmesem de şunu söyleyebilirim geçen gün komşumuz akciğer kanserinden vefat etti yılların sigara tiryakisiydi. çevremde gördüğüm akciğer kanseri olanların hepsi sigara içiyordu :(

sakın ha devam et, 1 ay dayan yeni bir hayat seni bekliyor olacak.

her aklına geldiğinde su iç, hem sıgarayı unutursun hem ıcın temızlenır :)

sürünerek öleceğini bil o zaman. nefes alamayacaksın, boğulacaksın. hiçbirşey olmasa kolunu, bacağını keserler, yatalak olursun ailen sana bakmak zorunda kalır. kim seni kaldıracak, indirecek kocaman adamsın annene, babana yazık. bir yaştan sonra o insanların gücü de kalmayacak.

benim 5 gün oluyor bırakalı antidepresan kullanmaya başlamıştım çok etkili oldu bırakmamda. canım hiç istemiyor hatta daha önceki bırakama girişiminde 5 kilo almıştım ağzım hiç boş kalmazdı antidepresan iştahıda kesti.

Kararından dönme, bırak, bırakmanın yolunu bul.
Bir süre sonra nefesin tıkanmadığında filan daha mutlu olacaksın inşallah.
Bırakma çabaları içindeyken ve bir türlü bırakamazken, sigara da çok güzel yahu filan derken allen carr diye bi adamın yöntemiyle ilgili bir saat kadar süren bi vidyoyu izlemiştim.
Hikayemi şurada eksisozluk.com anlatmıştım.
Bu arada annem on sekiz gündür yoğunbakımda, üç ay kadar önce onun yanına geldim, üç ayda en fazla üç ya da dört paket sigara almışımdır. Tekrar tiryaki olmayacağımı biliyorum en güzeli bu. Çünkü sigarasız günler gerçekten güzel, sağlıklı.

@buhurumeryem kendimi yabancı dizilerdeki madde bağımlıların toplaştığı sosyal gruplardan birindeymişim gibi hissettirdin :)

Evet son cümleler tam da öyle olmuş, olsun :)
Başarabilirsin :p

@buhurumeryem Ben de şimdi Allen Carr'ın belgeselini bitirdim ve gerçekten çok etkili oldu. Sigarayı bırakmak isteyen arkadaşlara tavsiye ederim.

eksisozluk.com

(bkz: e-sigara)

sigarayı azaltmak yalanların en büyüğüdür, sigaraya ya ara verirsin ya içersin.

azaltmak ne lan, tütüne şirk koşmaktır bu.

mountaincat, benim bir ayı geçti son sigaramı içişim.

ilk iki gün biraz sıkıntılı geçecek, öyle hemen pes etmek yok. sen ilk günleri yağmur yerine çiçek yağacak diye mi düşünüyordun? :P

Allen Carr, sigarayı bırakmanın kolay yolu adlı kitabını, kitabı değilse de videosunu izler misin?

İnan çektiğin tüm sıkıntılara değiyor. şuan sigara içen arkadaşlarımı kıskanmıyorum bile artık. ellerim, saçlarım, kendim mis gibi kokuyorum. durup durup saçlarımı kokluyorum, fetişe bağladım, o derece :))

İçme dürtüsü geldiğinde sabret, 10 dakika sonra geçecek. Çok tiryakiysen, krizlere giriyorsan azalt ama iyice azalt. Sabah kalktığından öğlene kadar 1 tane, öğlen 1 tane, akşam üzeri 1 tane, akşam yemekten sonra 1 tane, yatmadan 1 tane içersen günde 1 paket yerine 5 tane içmiş olursun. Daha sonra öğleden öncekini de atlarsın sadece öğlen içersin, sonra sadece öğlen ve akşam derken günde 1 olur, sonra onu da unutursan bitti gitti.

r_u_h +1
ben de azaltarak bırakmıştım. nikotin oranını azalttım ben daha doğrusu. en son çok uzun bir süre 1 oranında nikotinli sigaralardan içiyordum.

@dessy Allen Carr'ın o videosunu izledim dün gece, bayağı da etkili oldu. Sigarayı bırakmak isteyen arkadaşlara tavsiye ederim.

heh, piskopata bağlayacak gibi olduğunda tekrar izle :D

peki şimdi ne durumdasın?

@dessy Video'yu dün gece izledim, bu başlığı açtıktan sonra. Bakış açımı ve olaya yaklaşımımı değiştirdi. O yüzden kendimi daha özgür, rahat ve bağımsız hissediyorum :)

yok, çekilecek çile değilmiş dediğin olayı sonlandırdın mı bu süre zarfında, yaktın mı bi tane? :) onu sormak istedim.

Ha evet şuan hiç yakmayı düşünmüyorum açıkçası. Dünden beri de hiç içmedim. Şuan kendimi sonsuza kadar bir daha hiç içmeyecekmişim gibi hissediyorum :D

lütfen bu çekilmeyecek çileyi tekrar yaşamamak adına başlama. süpersin, böyle devam edersin inşallah. insan sırf o bırakma sürecini yaşamamak için hiç başlamamalı valla :P

@dessy Evet bayağı zorlayıcı bir durum ama düne göre kendimi çok iyi hissediyorum. Hatta iki üç güne tiryakilere "içmeyin şu zıkkımı ya" diye nutuk çekmeye başlayacağım sanırım :)

Hadi bakalım. Haberdar et bizi. Bol şans.

donarsın.

eskimolar buzdan iglo yapıyor ayazı kesmek için hepsinin de üstünde hayvan gibi kürk var misal.

uyursan ölürsün.

donarsın.

öyle bi yalıtmışın ki adamı kaplumbağ gibi barınağını da koymuşun üstüne. yaşar tabi bu haliyle. hiç hareket etmese de vücut ısısı yeter.

üzerindeki kıyafetler senin vücut sıcaklığını koruyorsa yani o -50 derecenin sana olan etkisini kıyafetler kesiyorsa emekli olana kadar yaşarsın.

misal az evvel test içi yaklaşık 30 dk boyunca -30 derecede kaldım, korunaklı klimatik kıyafetler vardı üzerimde, değil 30 dakika 30 saat kalabilirdim, bir yerden sonra terlemeye bile başladım.

@orta saha, abi ciddi misin? nerdesin, sibirya falan mı? nasıl gidiliyo? buz hokeyini severim. avangard omskluyum. kiril alfabesini bilirim. suka blyat idi na huy diyebiliyorum. karlı havalarda kaza yapabilirim. rusya'ya layık bir vatandaş olduğumu düşünüyorum. ben de gelcem.

bence vücut nefes alamadığı için terlemeye başlar ve terleme ise donmak için en mükemmel sebep. bahsettiğin kalınlıktaki giysilerin nefes alması lazım, o zaman sorun olmaz diyorum ben.

Giydigin seyler kan dolasimina etki etmemeli ve buhari disari vermeli yani terlemeni engellemeli. Ote yandan sicak tutmali.

Bana fikrimi sorarsan -50 derecede oturursan ne giyersen giyin olursun. Yasamana ihtimal bile vermiyorum ki yukarida bahsettigim gereksinimlere en iyi cevap veren kiyafetler profesyonel dagcilik kiyafetleri. Ve donarak olen profesyonel dagcinin haddi hesabi yok.

Edit: 3-4 kat icligi giyersen kan dolalisimin can cekisir zaten:) Kan dolasimi yavaslarsada donarak olmeye dogru gidersin zaten.

Ama ne kadar oturmaktan bahsediyorsun, o onemli. 5 dakika mi, 30 dk mi, 5 saat mi?

Dışarıdaysan her türlü hipotermiye girer ölürsün, ona karşı duracak bir direncin olamaz.

tüm aletlerin üzerinde yazan kwh miktarindan hesaplayabilirsin yaklasik. bir de bu aletlerin hepsini kapat, elektrik saatine bak dönüyor mu diye.

neredeyse aynı tüketimi 1+1 evde yapıyorum. 40-50 arası geliyor bana da. yüksek değil yani. bilgisayar ve tv de gün içinde saatlerce açık kalıyor.

Evde geçirdiğim zaman ortalama 8 saat, tv en fazla 2 saat açık kalıyordur evet bilgisayar hep açık denebilir. Bana garip gelmişti ama normal sanırım. Yani buranın normali :) Teşekkürler.

buzdolabı çamaşır makinası falan eskiyse onlar da biraz fazla gelmesine neden olabilir. ama çok fazla değil normal gibi.

biz 6 kişiyiz bizede 70 80 geliyo. sen hayırdır ?

müdahale edebileceklerin, buzdolabının soğutma ayar düğmesini en düşüğe getir, malum kış mevsimi, çamaşır makinesini akaşm saat 22:00 den sonra çalıştır, tv çalışmıyorsa komple fişini çek, laptop şarj olduktan sonra fişten çek, çok az kalana kadar (%7-10) da takma, şu tasarruflu ampullerden al, o kadar.

ay sonunda en kötü 7-8 TL fark eder. ha bir de başıma geldi elektrik sayacı arızalı olup kaçak imkanı mevcut olabilir, ilgili elektrik şebekesini arayıp benim faturam çok geliyor, kaçak olabilir mi saatimi kontrol eder misiniz diyebilirsin, ücretsiz kontrol ve hatta ücretsiz değişim yapıyorlar.

onun dışında abartılacak kadar da yüksek bir fatura ödemiyorsun, malum geçen ay başı itibariyle %9 zam gelmişti.

4. sınıfta mı öğretiliyor çarpım tablosu artık? meraktan soruyorum sadece ben sanki 1. sınıf 2. sınıfta öğrenmiştim yanlış mı hatırlıyorum acep

ezberleyecek işte. 2'lerden başlayarak. ödül yöntemini kullanabilirisniz.

öğretmen değilim ama ezberlemek dışında bir yolu olduğunu sanmıyorum.

ben de 2. sınıfta öğrendim diye hatırlıyorum.

soruya gelirsek; en güzeli toplama üzerinden öğretmek. yani çarpmanın aslında bir toplama işlemi olduğu öğretilebilir. fasülyelerle falan 3x4=12 nin aslında 3 tane 4'lü fasülye grubu demek olduğu anlatılabilir gibi. ondan sonrası zaten mantığını öğrendikten sonra ezber :)

Bir anda hepsini öğrenemez. Mesela 10lar önce öğreniliyor. 5ler de öyle. 9larda da 9 18 27. biri artıyor diğeri azalıyor. Böyle öğrenmiştim ben.Diğerleri de ezber. Hepsini öğrenmesi zor zaten, 7ler neydi öyle 6x7 7x8 filan.

@t joe 3. sınıfta tam anlamıyla öğrenmeleri gerekiyor ama bizim ki öğrenemedi, onu öğrenemeyince bölmeyi de öğrenemiyor. benim çocuk 7 yaşında okula başlayanların sonuncusu ayrıca, şuan çarpmaya ne zaman başlıyorlar bilmiyorum

-çok acıktı yemek hazırlıyorsunuz mesela. "yemek hazır mı ne zaman?" diye soruyor diyelim. örneğin Demir cim 100 e kadar sesli say bittiğinde hazır olur diyin. teker teker saymaya başlayacak tabi. O sırada "ama 3 er 3 er say hem böylece daha hızlı sona ulaşırsın" diyin. bunu başka bişey için sizi beklerken yapabilirsiniz.
hala siz banyo yaptırıyorsanız mesela sabunlarken 4 er 4er say 100 e kadar ben o süre içinde kollarını sabunlamış olcam sonra 5 er 5 er say o zaman da bacaklarını sabunlamış olcam hadi bakalım kim kazancak şeklinde oyun gibi olabilir..(o kısmı hatırlamıyorum ne zamandan beri biz kendimiz yapıyorduk banyoyu hakkaten :) )
sonraaa bu saydıklarının aslında çarpım tablosu olduğunu yazıyla ona gösterin. görselde de oturur kafasına.

başkaaaa aklıma geldikçe yazarım.

bu arada nick e bakmamışım delicevat yemek hazırlar mı çocuğuna banyo yaptırır mı bilmiyorum. Birlikte yaptığınız bi aktiviteye entegre edin kısacası.

Çehov'un "Evde" adlı kısa bir hikayesi var, onu okumanı şiddetle tavsiye ederim.

9'ları öğret önce. çünkü en kolayı 9'lar. kaçla çarpıyosan 1 eksiğini yazıp yanındaki sayıyı 9'a tamamlıyosun. böyle dersen anlamaz tabi de yazarak öğret :D

-9x2= 2'nin 1 eksiği kaç?
-bir!
-tamam 1'i yazalım. peki 9'a tamamlamak için kaç eklemek lazım 1'e?
-mm sekiz!
-evet 8'i de yazalım yanına 18 kaç etti?
-on sekiz!
-hadi bi de 6 için yapalım o zaman. 6'nın 1 eksiği? ....

en büyük rakamı halledince diğerlerini de yapmak ister. sonra 5'e geçin. ama diğer rakamlarda çok tekrar ve ezber gerekiyor. bol bol 2 basamaklı sayıları çarpıp alıştırma yapmalı.

Lütfen mantığını anlatın önce, anlatmadan ezberletmeye çalışmayın. Sonucunda ortaya benim gibi 22 yaşına gelmiş, hala çarpım tablosunu inatla ezberlememiş insanlar çıkabiliyor. Önce ben bunu neden ezberliyorum, çarpım tablosu ne ve ne işime yarıyor; gibi soruların cevaplarını verin ona.

beraber öğrenin, vakit ayırın öğrenme eylemini eğlenceli hale getirecek faaliyetler yapın, bugün 2'leri yarın 3'leri öğrenin, gün sonunda da ezberinin pratiğini yapın. resim çizerek, şekillerle anlatın.

al bu keraat cetveli demeyin, belli ki bu yöntemi sevmiyor.

bol tekrar edin birlikte. arada şıp diye sorun. 6*7 gibi kolay öğrenilmeyenler var, onları aralara serpiştirin daha çoklukla kolayları sorun, bilsin hoşuna gitsin heveslensin.

yapabilirseniz 10'luk sayı sistemini kavramasını sağlayın.
10'luk sayı sistemini iyi kavrarsa çarpmada da diğer işlemlerde de sıkıntı yaşamaz pek.

5 lere kadar biliyordur da 6 lardan sonrası gelmemiştir diye düşünüyorum. 4. sınıfta genelde öyle oluyor.

9lar kolay ilk 9'lardan başlayın. 10 la çarpıp sayıyı çıkarsın kafadan. belki bu tarz onun için daha kolay olabilir. 8*10=80 80-8=72 (onluk bozsun 80 den çıkarmasın)

geriye de 6 tane çarpma kalıyor, onları ezberlesin en kolayı öyle oluyor. 6 tane ezberleyeceğini de söyleyin. ama moral vererek söyleyin "bak 6 tanecik çarpa kaldı ezberlemen gereken" gibi.
6*6
6*7
6*8
7*7
7*8
8*8
yanlarına tekerleme de ekleyebilirsiniz akılda kalıcı olması için

6*6=36 dedemin pabucu yolda kaldı gibi veya ilgi alanından tekerlemeler olursa daha iyi olur.

kusura bakmayın ama ütopyada öğrensin tabi ama bu çocuk sınavlara girecek. herkesle yarıştığı bir sınavda "kaçla çarpıyosan 1 eksiğini yazayım yanındaki sayıyı 9'a tamamlıyayım" olmaz öyle. üstelik de bi hesap yaparken hmmmm hmmm diye düşüneceğine şak diye çarpacak kafadan. ezberlemek her zaman zaman kazandırır. her şeyde de mantık aramamak gerek.

konuyla ilgili değil ama ne zaman ortaokul vb. sınıflara gelmiş çocuklara çarpım tablosundan soru sorsam hepsi sallıyor. bir de sallamadan önce düşünüyormuş gibi yapıyor. bu çocuklar tanıdık, eş dost, akraba çocukları. okulları falan değişiyor ama hepsi böyle. bir tane bilinçli cevap verenine rastlamadım.

konu ile ilgili değil ama buradan yetkililere seslenesim geldi. lanet gelsin sizin eğitim sisteminize.

yavrucağıza başarılar diliyorum eğitim öğretim hayatı boyunca.

@kakao valla çocukken kimse öğretmedi bana tabloyu. ezberleyemediğim için de kendi kendime 9'ları 11'leri 19'ları çarpma yöntemi buldum. 6'yla çarpmak için yeri geldi önce 3'le sonra bi daha 2'yle çarptım.
matematik sınavlarında da her zaman vaktinden önce bitirdim. öss'de de mat1 ve mat2'yi totalde 30 dk'da bitirdiğimi ve hiç yanlışım olmadığını da ekleyeyim de referans olsun.

sadece ezberlerse işlem hatası yapma riski artar. 'ezberleyecek işte' diye bir yaklaşım olamaz matematik sevmeyen çocuğa. 10 yaşındaki çocuğa 'şak diye çarpacaksın kafandan' diyemezsin. ters teper, öğreneceği varsa da öğrenmez.

Yani nasıl bir yol izlenir bilmiyorum ama yıllar önce babam bana bir defter almıştı. Her gün çarpım tablosununun birler üçler dörtler gibi gruplarını tekrar tekrar ve tekrar yazdırmıştı ve işten her geldiğinde kontrol edip ezberlemem için onunla da zorla tekrarlatmıştı. Neyse işte böylece çok kısa sürede ezberlemiştim. Ama hala o bezginlik o baskı aklıma gelir hatırladıkça. :p

deli misin yahu? git iste iznini. manyak değillerdir o kadar.

360 gününü dolduracaksan aralıkta, mutlaka kullan iznini yeni yıla girmeden. yeni yılda bi daha izin kullanırsın. ayrıca o zaten senin hakkın, kimse bişey diyemez.

Önümüzdeki hafta 3 gün izin almak istiyorum ailemi görmek için. Onları bir yıldır görmüyorum.

bunu amirinize söyleyin.

Yazılı olarak iste izni. Ama senin derdini çözecek şey de bu değil, sen de biliyorsun.

tabii ki hakkın. herkes neler uydurup izin alıyor, senin canına kastın mı var? yıllık izin hakkın olmalı, istiyormuş gibi değil de yıllık iznimi şu şekilde kullanmayı düşünüyorum da diyebilirsin.

yıllık izni mutlaka kullanacağınız için memnun bile olurlar. yani hastalık izni gibi hesapta olmayan bir şey değil bu. gidin, söyleyin, "şu şu günler izin kullanacağım da müsait mi" diye sorun, sebebini bile sormazlar.

sağlık yönünden problemlerin olduğu zamanlar geldiğini görüyorlardır elbet. çekinme söyle böyle böyle diye. dana değiller ya verirler izin.

hem tamamen sana bağlı bir iş olsa ne olacak yahu. robot musun sen?

ileri bir dönem için izin iste. haftaya izin almak istediğinde vermezler ama şimdiden 2 ay sonrası için izin iste. outlook vs kullanıyorsan bu zamanlar için out of office yaz. senin için içini yiyordur belki ama adamlar farkına bile varmamıştır izin almadığının.

@douchebag; niye haftaya için izin vermesinler, saçma değil mi?

Sensiz yürümeyecek bir iş yokmuş. Pozisyon kritik değil demek ki. Verirler o zaman.

uzun süre için istesen hemen vermezler izni ama 3 gün için kasma, amirinle konuş, sorun çıkartmaz bence.

Kardeş deli misin? 6 ayını doldurduktan sonra 1 haftalık izin hakkı kazanırsın. Bunu sana kullandırmak işvereninin insiyatifindedir (kullandırmazsa bişey diyemezsin) ama o 1 hafta senin hakkındır. O 1 haftayı kullandıktan sonra 1 senen dolmadan o işten çıkarsan, son ödemeni 1 hafta eksik yaparlar. Buna da avans izin denir.

Yani, iznini 3 günlük değil 1 haftalık iste! Go get it champion!!!

Bonus: www.youtube.com

senin kol kendi kendine iyileşmemiş miydi?

cevap: psikiyatrik rapor al. 1 ay falan verirler hem.

insanların hakkı olmadan yüzsüzlük yaptıkları yaşam ve çalışma alanlarında hakkı olup da sessiz kalanların artık bildiğin aptal olduğunu düşünmeye başladım.

işlerin ortasında haftaya izin istiyorum dersen vermezler tabii. ben de olsam vermem. bizde backup sistemi var, birisi gidince onun işlerini bu sürede yapacak başkası oluyor. buna rağmen çok kısa süre ilerisi için izin istendiğini ne gördüm ne duydum.

iş yerinde iyi anlaştığın biri varsa onu devreye koy.. yardımcı olacaktır...

1 yılın dolduğu için kanunen izinlerine hak kazanmışsın. Bu hakkını işleri aksatmayacak biçimde kullanmana hiçbir engel yok.

Amirinin yanına gidicen vaktin olduğunda, "Şu tarih aralıklarında ailemi görmeye gideceğim, işlerimi ona göre ayarladım, bir aksama yaşanmayacak. Uygun mudur?" diye sorucan. Hepsi bu kadar.

Gideceğin yere varman kaç saatini alacak bilmiyorum ama bizde haftasonu çalışması yoktu ve mesela cuma öğleden sonra çıkardık, sadece yarım gün izin yapmış olurduk. Hafta sonuyla birleştirirdik. Tüm cuma gideceğine, yarım cuma giderdi.

6 ayını doldurduktan sonra 1 hafta izin kazanmak diye bir şey yok bu arada. Kanunen 1 yıl. Ben ilk yılımda da izin yapmıştım borçlanarak, izin hakkımı kazanınca izinlerimi düşüyorduk.

futbol temalı belgesel olabilir

manchester ın güzel belgeseli vardı

Maradona by Kusturica

güzel belgeseldir, tavsiye ederim.

İlk izlemen gereken: The Damned United

www.imdb.com

the damned united
o ano em que meus pais sairam de ferias

will diye bi film var. liverpool'ın 2005 finaline gitmek için istanbul'a gelmeye çalışan bi çocuğun hikayesi...

www.imdb.com

ayrıca united ve the damned united kesin izlenmeli.

www.imdb.com

tam futbol değil ama eric cantona hayranıysan looking for eric baya güzel filmfir

"Cehennemde Iki Devre"

(bkz: inek şaban)
(bkz: ya ya ya şa şa şa)

konusu futbol olmasa da Eric Cantona münasebetiyle "looking for eric" i tavsiye ederim.
güzel filmdir.

www.imdb.com

Mean Machine.

United
www.imdb.com

looking for eric +1

aslında film futbol sevgisi ve arkadaşlıkla ilgili, futbolun kendisiyle ilgili çok değil.

bir de futbol aşkıyla ilgili olan şu nick hornby uyarlaması film var: fever pitch (97 yapımı olan, colin firth'un oynadığı)

ben futbol sevmeyen bir insan olarak bu iki filmi de çok seviyorum.

@çalıcı, suya gidene kadar ölürüm ki...

Minnacikmis bisi olmaz ic gitsin.

ya nolcak iç tabi. her gün farkında olmadan kimbilir kaç tane sinek yutuyoruz. çıkart sütün içinden iç bence

Uykuda yuttugumuz sinekler/bocekler hakkinda birsey duymadin mi?

sinegi kurtar peçeteynen

dostum süt demişsin de 1 ml bişi kalmış o da sinekli içme bi zahmet

içtim, sayenizde ağzımin içi düzeldi, allah razı olsun hepinizden...
bıdışı da çıkarttım beyaz denizden, hala trake yapabiliyor ama uçamıyor; nasıl kurur ki bunun kanatları?

saç kurutma makinesi ile ara ara tuşa basıp kurutabilirsin.

soğuk modda tut kurutma makinesini de yanmasın gariban

sinegi kurtarma girisimin ayrica takdir edilesi. cok hosuma gitti.

kurutma makinesi bozuk, ben de maşayla kurutuyom saçımı zaten :/
şöyle de bir halde bıcırık: www.youtube.com

maşayla saç kurutmak:s yakarsın be saçları assdhgşk

maşa konusunda ciddi misin:D kendi haline bırak bence ya napsan zarar verirsin gibi. düzelir bence kendi kendine.

@sta, biraz konu dışı ama yarama parmak attın o yüzden diycem: saç değil de ensem yanıyor en çok :(
@mayaa, seninki de konu dışı ama cevap verme sebebimi belirttim o yüzden içim rahat: hee valla ciddiyim, 150 dereceye getirip 1 saniye üstten değdiriyom saça, sonra hemen çekiyom; 10 kere falan böyle tarar gibi yapınca kuruyo. neyine şaşırdınız onu anlamadım ben asıl :/

ipincecik dandik marka tuvalet kağıdına koyup el koyunca yakmayan kalorifer peteğine kondurdum bu kanatlıyı, dualarınızı esirgemeyin lütfen...

hem zarar verir saça, hem saç derini yakıverirsin ya anlık bi sakarlıkla. saçı maşayla kurutmak çılgın bir şey zaten, bi de maşa kullanan erkek de görmemiştim hiç o yüzden şaşırdım ben.

Umarim duzelir. Durumu cok kritik bu geceyi atlatirsa umudumuzu arttirabiliriz ama su an en kotu olasiligi da goz onunde bulundurmak zorundasiniz. Metin olun.

keyifli görünüyor buradan sütte müthiş duruyo

iç. iç protein

@haldamir ve beetlejuice, hassasiyetiniz için çok teşekkür ederiz ikimiz birlikte. kendisini koyduğum kalorifer peteğinin üzerinden ayrıldı hayvanat, büyük ihtimalle kurudu kanatcıkları, kuş oldu uçtu gitti... yere düşse görürdüm diye düşünmekteyim ama olumlu düşünelim olumlu olsun, melek keki gibi pozitif bir hayat yaşasın sinekoğlu sinek!

O südün içinde ne var? İçmeden önce amırcık suratlı dediğin heywana, içtikten sonra kanatçık melekçik şeyaptın.

@compadrito; bence içine biraz pisledi bu arkadaş(bak senin için samimiyetimi kestim anlık), ondan mıdır ki acep? :/

Hocam harbiden iş aramışsın kendine.üşenmedin youtube a mı attın :)

öte dünyada oda sana aynısını yapacak.

sl78

yannış. Südü bozuk deriz hep. Aslan Memedim gibi yani.

Cinsini cibiliyetini tiktiğim, südü bozuk lan bunun!

deriz mesela.

@cptxxx, konuyla odanın ne alakası var annayamadım(böyle dimi can compadrito) ama saygı duyuyorum.
@sl78, umarım cevabını almışsındır...

@sl78, tdk'da noktalamalardan sonra boşluk bırakılır da yazmıyo, pek güvenmeyecen sen orlara...

süd

sl78

sen bizim olayımızı annayamamışın (he baba jo can, bööle)

@sl78

alışın zamannan

@füt

sen süd deme hocam, sen anca füt diyebilin.

bisiklet sürerken boğazına hiç sinek falan kaçmadıysa içme tabi.

ama "hık" deyip "aha sinek yuttum bir tane daha" dediysen iç gitsin.

10.000 lira bir bütçeyle kuracaksanız küçük olarak başlayın. kimse ilk açılan yere birden gözü kapalı olmaz. ne biliyim 6 kişilik özel kurs gibi reklam yapın google adsense ile. Yoksa ingilizce kursuna gidecek olsam tömere vb kursuna gitmeyi sizin yeni açacagınız kursa gitmeye tercih ederim. büyük başlamak istiyorsanız 10.000 tl yetmeyecektir.

bir sıfır unutmuşsunuz.

ruhsat, kiralanacak yerin depozitosu, içinin düzenlenmesi, masası, sandalyesi, koltuğu, bilgisayarı, televizyonu, ıvırı kıvırı...

10.000 TL ile sanki zor gibi.

hangi şehirde düşünüyorsunuz?

İzmir/Alsancak düşünüyorum. Aslında bir kaç kurum franchise veriyor. O hem daha makul hem eğitim, fizibilite, danışmanlık sağladığı için daha mantıklı gibi. Hiç tanınmamış sıfırdan bir marka kurmak çok zor.

bizim aile dostumuz var, 27 şubeli dil kursuna sahip. temel olarak 100.000 civarına istanbul'da açarsın güzel bir tane diyordu geçenlerde.

argent dawn +1

şimdi bir yer kiralanacak, birkaç ay peşin kirası ödenecek. depozito, boya/duvar kağıdı, tabela, kuruluş masrafları (legal), dosyalar, kartvizitler, telefon santrali, mutfak malzemeleri, tahtalar, sandalyeler, kırtasiye, reklam giderleri, bilgisayarı, birkaç ay iş yapamayacağı gerçeği, bu süreçte ödenecek personel falan derken 100 bini bulur gibi o iş.